İyi ki Doğdun Ölüm!
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
İyi ki Doğdun Ölüm!
Kapatın perdeleri düşünmek istiyorum…
Bir anlık, sessizlik ve karanlıklar…
İkisi birden beni kucakladılar…
Dünya`ya mana kazandıran, hayatın varlığının gerekliliğini anlamamızı sağlayan olguya ölüm denir!
Köşe bucak kaçışmanın nihayete erişimi…
Teraziyi dengeye sevk eden müthiş bir olay!
Bir nefes kadar yakından hissettiğimiz ölüm kimisine göre şeb-i aruz, kimisine göre ise ne yazık ki bedenen ve ebeden ölüm! (bir yok oluş-hiçlik)
Ölüm gerçekten o kadar zalim mi?
Bir anlık her ne kadar düşünceden, düşünmekten kaçmaya yeltenmemize rağmen düşünelim! Ölüm olmasaydı insanlar nasıl bir psikoloji içerisine girerdi? Sevdiklerini kaybettiğinde nasıl bir teselli arayışına girerlerdi? Yaşamlarına nasıl bir mana verebilirlerdi?
Dünya hayatı sonsuz olsaydı ahretteki ebediliği kavrayamayan akıl bunu nasıl kabul ederdi!
En önemlisi ise ölüm olmasaydı, yapılan arkeolojik kazılar neticesinde gönüllerimizdeki hakikat hazinesini nasıl bulacaktık…
Bunlar düşünmenin ona armağan ettiği ipuçlarıydı!
Kaçak düşünceler arısı ne zaman sokacaktı bizleri! Ne zaman bu çarpık düşüncelerin içerisinden kahraman bir kıvılcımın yardımıyla sıyrılıp nefes aldığımızı ve aldığımız o nefesin şükrünü eda edecektik!
İşte o arının vücudumuza ve ruhumuza akıttığının zehir değil de ilaç olduğunun farkına vardığımız an, düşünmenin bize gösterdiği yoldan hakikatler zincirinin ilk halkasını bulmuş olacaktık...
Arının (zehri) daha derinlere indikçe yolumuzdaki karanlıklar daha da ışıyacaktı!
O ışıklar derin düşünceler havuzundan çıkan baloncuklardı...
Biz ise o baloncukların içindeki mahkûmlar… Sıradanlık zincirlerini kırıp, başta acı veren düşünme cesaretini gösterdiğimizde o baloncuk patlayacak ve ışık huzmeleriyle yolumuzu bulmuş olacağız!
Baloncuğu patlatacak çuvaldız emin olun ki çok yakınlarımızda!
Hey! Çetin bakışlı kartal! Beni de kanatlarında taşıyıp düşünceler havuzuna götürür müsün?
Çünkü artık yüzme biliyorum…
Bir anlık, sessizlik ve karanlıklar…
İkisi birden beni kucakladılar…
Dünya`ya mana kazandıran, hayatın varlığının gerekliliğini anlamamızı sağlayan olguya ölüm denir!
Köşe bucak kaçışmanın nihayete erişimi…
Teraziyi dengeye sevk eden müthiş bir olay!
Bir nefes kadar yakından hissettiğimiz ölüm kimisine göre şeb-i aruz, kimisine göre ise ne yazık ki bedenen ve ebeden ölüm! (bir yok oluş-hiçlik)
Ölüm gerçekten o kadar zalim mi?
Bir anlık her ne kadar düşünceden, düşünmekten kaçmaya yeltenmemize rağmen düşünelim! Ölüm olmasaydı insanlar nasıl bir psikoloji içerisine girerdi? Sevdiklerini kaybettiğinde nasıl bir teselli arayışına girerlerdi? Yaşamlarına nasıl bir mana verebilirlerdi?
Dünya hayatı sonsuz olsaydı ahretteki ebediliği kavrayamayan akıl bunu nasıl kabul ederdi!
En önemlisi ise ölüm olmasaydı, yapılan arkeolojik kazılar neticesinde gönüllerimizdeki hakikat hazinesini nasıl bulacaktık…
Bunlar düşünmenin ona armağan ettiği ipuçlarıydı!
Kaçak düşünceler arısı ne zaman sokacaktı bizleri! Ne zaman bu çarpık düşüncelerin içerisinden kahraman bir kıvılcımın yardımıyla sıyrılıp nefes aldığımızı ve aldığımız o nefesin şükrünü eda edecektik!
İşte o arının vücudumuza ve ruhumuza akıttığının zehir değil de ilaç olduğunun farkına vardığımız an, düşünmenin bize gösterdiği yoldan hakikatler zincirinin ilk halkasını bulmuş olacaktık...
Arının (zehri) daha derinlere indikçe yolumuzdaki karanlıklar daha da ışıyacaktı!
O ışıklar derin düşünceler havuzundan çıkan baloncuklardı...
Biz ise o baloncukların içindeki mahkûmlar… Sıradanlık zincirlerini kırıp, başta acı veren düşünme cesaretini gösterdiğimizde o baloncuk patlayacak ve ışık huzmeleriyle yolumuzu bulmuş olacağız!
Baloncuğu patlatacak çuvaldız emin olun ki çok yakınlarımızda!
Hey! Çetin bakışlı kartal! Beni de kanatlarında taşıyıp düşünceler havuzuna götürür müsün?
Çünkü artık yüzme biliyorum…
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz